YENİ SESLİ ŞİİRLER
İslamiyet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İslamiyet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Necip Fazıl Kısakürek - O Var - İbrahim Sadri'nin Sesinden Dinle
Üstad Necip Fazıl Kısakürek - O Var
İbrahim Sadri'nin Sesinden
Sesli Şiir Dinle
O VAR!
Her defa haberi taze bir müjde;
O var!
Her defasında, geç, gafletten vecde;
O var!
Ne sen varsın, ne ben, ne yâr, ne kimse;
O var!
Bütün sevdiklerin elden gittiyse;
O var!
Kalacak kim var ki, dost tomarından?
O var!
Sana daha yakın şah damarından;
O var!
Arama, ilâç yok eczahanede!
O var!
Gayede, sebepte ve bahanede;
O var!
Sevdiğini ebed boyu tutan dinç;
O var!
Ölümsüzlük şevki, ilâhî sevinç;
O var!
Yıkılmaz dayanak, kırılmaz destek;
O var!
Tekten de tek; bir tek, tek başına tek;
O var!
(1982)
Sesli Şiir Vakti
Kerbela - Dursun Ali Erzincanlı - Sesli Şiir Dinle
Kerbela - Dursun Ali Erzincanlı
Sesli Şiir Dinle
Dursun Ali Erzincanlı - Kerbela
Hicretin 4.yılı...
Birer yıl arayla Medine de iki doğum, iki bayram, iki ay parçası...
Yeryüzünün
en hayırlı dedesinin gözbebekleri doğuyor,
Fatımatüz Zehra'nın körpecik
fidanları,
Aliyyül Mürteza 'nın eşsiz kahramanları doğuyor...
Cennet
gençliğinin iki seyidi, Ehli Beyt 'in ilk nazlı çiçekleri...
İki ay parçası "Merhaba" diyor o incecik sesiyle
İsimlerini RAHMAN koyuyor Cebrail nefesiyle.
Siz onlara ALLAH 'ın iki lütfu diyin.
Birinin adı Hasan diğerinin Hüseyin...
Zaman Saadetli günleri yaprak yaprak okurken,
Onlar Peygamber dizinde büyüdüler.
Ve onlar zaten Semada büyüktüler...
Bir gün Peygamberlerin incisi oturuyorlar...
Hasan 'la Hüseyin yakalama oyununda. Buyurdular:
"Ha gayret Hasan göreyim seni yakala Hüseyin i" Hz. Ali:"Ya Rasulallah"diyor.
"Hüseyin'den taraf olmanız gerekmez mi?
Hüseyin daha küçük." Rasulullah Buyuruyorlar:
"Baksana Cebrail 'de Hüseyin i tutuyor
--Ha gayret Hüseyin göreyim seni diyor."
Yine
bir gün Efendimiz ashabıyla yürüyorlar.
Hz.Hüseyin arkadaşlarıyla
oynuyor...
Peygamberimiz ellerini açıyor.
Hz.Hüseyin bir oraya bir
buraya kaçıyor ve gülerek yakalıyor onu Nebiler Nebisi.
Öpüyor...
Kokluyor... Öpüyor... Sonra zamana ve mekâna sesleniyor:
"Hüseyin bendendir bende Hüseyindenim.
ALLAH 'ı seven Hüseyini sever.
Hüseyin torunlardan bir torundur..."
Ve
bir gün Cebrail bir haberle geliyor.
Hüseyin Fırat kıyısında Şehit
edilecektir.
Orası üzüntülü,tasalı,mihnetli ve belalı bir yerdir.
Kerb-ü
Bela 'dır.Orası Kerbela 'dır...
Hicretin 61. yılı... Aylardan Muharrem...
Kan renginde Fırat ve dudaklar susuz... Yürekler susuz...
Kerbela 'da bir oğul var...
Uğruna oğullar feda...
Bir torun kerbela 'da DEDE 'sinden 50 yıl uzakta.
O
'nun gibi Bembeyaz giyimli... Bembeyaz yüzlü...
Atının üstünden
sesleniyor merhametten yoksun olanlara:
"BEN PEYGAMBERİNİZ
ALEYHİSSELAMIN KIZININ OĞLU DEĞİL MİYİM? BEN HZ. MUHAMMED MUSTAFA 'NIN
TORUNU DEĞİL MİYİM? ŞEHİTLER SEYYİDİ HAMZA BABAMIN AMCASI DEĞİL Mİ? ÇİFT
KANATLI ŞEHİT CAFER BENİM AMCAM DEĞİL Mİ?
Kerbela da bir oğul var, çevresinde yeminler ediliyor Şehadete...
ve bir bir toprağa düşüyor yiğitler...
Ehli Beyt 'in solan ilk çiçeği Aliyyül Ekber di...
Sonra sıra sıra soldu Civanlar...
AMR
BİN ABDULLAH BİN CAFER, MUHAMMED BİN ABDULLAH BİN CAFER, ABDULLAH BİN
AKİL, CAFER BİN AKİL...
İşte bakın biri daha yürüyor ölüme Hz. Hasan 'ın
oğlu Kasım...
O 'nunda yüzü ay parçası, elinde kılıç, üzerinde gömlek
ve pelerin...
Ayak sandallarından birinin bağı kopmuş.
Başına bir
kılıç iniyor ve "AMCA" diyerek yüzüstü düşüyor Kerbela 'ya.
Kerbela 'da
bir oğul var, bir şahin var.
Kucağında 3 yaşında bir Seyyid. Adı
Abdullah ve bir ok Abdullah 'ı boğazından vuruyor...
Hz. Hüseyin kanla
dolan avuçlarını yere boşaltıyor...
"Ya RAB" diyor."Bize göklerden yardım
etmeyeceksen hakkımızda ondan daha hayırlısını ihsan et."
Hicretin 61.yılı Muharrem ayının 10'u.Bir şehit var Kerbela 'da.
Tam 33 mızrak yarası,34 kılıç yarası
"EY
MUHAMMED 'İM NERDESİN NERDE? HÜSEYİNİN BAŞI BİR YERDE GÖVDESİ BİR
YERDE."Bu Hz.Zeyneb 'in feryadıdır dedesine."EY MUHAMMED 'İM SANA
GÖKTEKİ MELEKLER SALÂT-U SELAM GETİRİYOR. HÜSEYİNSE ŞU OTSUZ BOZKIRDA,
ÇÖLDE, TOZLARA, TOPRAKLARA, KANLARA BULANMIŞ, AZALARI KESİLMİŞ YATIYOR.
EY MUHAMMED 'İM SENİN KIZLARIN ESİR EDİLMİŞ, ZÜRRİYETİN HEP ÖLDÜRÜLMÜŞ,
SABAH YELLERİ ONLARIN ÜZERİNE HEP TOPRAK SAVURUYOR."
Abdullah bin Abbas o gün Medine de Rasulullah 'ı görür rüyada,
yanında içi kan dolu cam bir bardak. ve şöyle buyurur:
"BENDEN
SONRA ÜMMETİMİN YAPTIĞI ŞEYİ BİLİYOR MUSUN? HÜSEYİNİ ŞEHİT ETTİLER. BU
ONUN VE ASHABININ KANLARIDIR. BUNU ALLAH 'A SUNACAĞIM."
Ya
Rasulullah!!Biz asırlar sonra geldik.
Eğer o gün olsaydık Kerbela 'da
ALLAH 'a Kasem olsun ki;Ashabının seni koruduğu gibi korurduk Ehli Beyt
'ini,
yada o uğurda verirdik canımızı!!!
Bu sözümüzün bir ispatı olarak bugün biz senin kapındayız.
Taşıdığımız Ehli Beyt isimleri...
Kimimiz
ALİ, Kimimiz FATIMA,
Kimimiz HASAN ve HÜSEYİN ve iftiharla senin ismini
taşıyor çoğumuz...
ALLAH Ruhumuzu senin kapında Ehli Beyt 'ine layık
olduğumuz bir anda alsın.
Ali Azhar 'la Zeynel Abidin 'le
her asırda
Hüseyin 'i çiçekler açarken,
yanaklarında Peygamber busesi ve her biri
senden bir koku taşırken çağlara;
ALLAH BİZİ ONLARDAN AYIRMASIN!!!BİZİ
SENDEN ve RIZASINDAN AYIRMASIN!!!
Sesli Şiir Vakti
Sesli Şiir Vakti
Necip Fazıl Kısakürek - Gençliğe Hitabe - Kendi Sesinden
Necip Fazıl Kısakürek'in Kendi Sesinden:
Gençliğe Hitabe
Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...
"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...
Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre...
Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet...
İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet...
Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'an'ında "belhümadal - hayvandan aşağı" dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü ?...
Son yarım asır!.. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedi helake mahkumiyet...
İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi...
Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...
Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir çığlık kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Dininin, dilinin beyninin, ilminin, ırzının,evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...
Halka değil, Hakka inanan, meclisinin duvarında "Hakimiyet Hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...
Emekçiye "Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın.! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın!" diyecek...
Kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve Resul emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!" ihtarını edecek...Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına,vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...
Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezhebe ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin,İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütüıı insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...
"Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" fikrini besleyici bir dâva ahlakına kaynak bir gençlik...
Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnetsayacak kadar gözü kara ve o nispette usule, stratejiye uygun bir gençlik...
Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...
Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı,çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi,mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hasılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldağı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...
Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara "siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız !Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek müslümanlığın "nasıl" ını ve "ne idüğü" nü her haliyle gösterecek bir gençlik...
Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu ,hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezâyı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak,dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşman larını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...
İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum.Şekillenmesi,billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbazlık kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerîmden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil!
Allahın selâmı üzerine oIsun...
Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!..
Necip Fazıl Kısakürek
Sesli Şiir Vakti
"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...
Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre...
Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet...
İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet...
Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'an'ında "belhümadal - hayvandan aşağı" dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü ?...
Son yarım asır!.. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedi helake mahkumiyet...
İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi...
Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...
Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir çığlık kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Dininin, dilinin beyninin, ilminin, ırzının,evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...
Halka değil, Hakka inanan, meclisinin duvarında "Hakimiyet Hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...
Emekçiye "Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın.! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın!" diyecek...
Kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve Resul emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!" ihtarını edecek...Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına,vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...
Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezhebe ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin,İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütüıı insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...
"Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" fikrini besleyici bir dâva ahlakına kaynak bir gençlik...
Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnetsayacak kadar gözü kara ve o nispette usule, stratejiye uygun bir gençlik...
Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...
Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı,çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi,mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hasılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldağı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...
Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara "siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız !Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek müslümanlığın "nasıl" ını ve "ne idüğü" nü her haliyle gösterecek bir gençlik...
Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu ,hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezâyı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak,dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşman larını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...
İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum.Şekillenmesi,billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbazlık kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerîmden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil!
Allahın selâmı üzerine oIsun...
Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!..
Necip Fazıl Kısakürek
Sesli Şiir Vakti