YENİ SESLİ ŞİİRLER
İlahi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İlahi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Şeyh Galip - NaaT (Müseddes Na'tı Şerif-i Nebevî)



Şeyh Galip - Müseddes Na'tı Şerif-i Nebevî
NaaT
Sesli Şiir Dinle



Müseddes Na'tı Şerif-i Nebevî


Sultan-ı rûsül şâh-ı mümeccedsin efendim 
Bî-çârelere devlet-i sermedsin efendim
Divân-i ilâhide ser-âmedsin efendim
Menşur-ı “le-amrük”le müeyyedsin efendim
.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammedsin efendim
Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim

.

Hutben okunur minber-i iklim-i bekâda 
Hükmün tutulur mahkeme-i rûz-ı cezâda
Gülbank-i kudümün çekilir arş-ı Hudâ’da
Esmâ-i şerifin anılır arz ü semâda

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim

.

Ol dem ki velilerle nebîler kala hayrân 
“Nefsi” deyü dehşetle kopa cümleden efgân
Ye’s ile usâtın ola ahvâli perişân 
Destur-ı şefaâtla senindir yine meydân

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim

.

Bir gün ki dalup bahr-ı gama fikrete gittim 
İlden yitürüp kendümi bî-hodlıga yitdim
İşyânım anıp âkıbetimden hazer etdim
Bu matlaı yâd eyledi bir seyyîd işittim

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim

.

Ümmideyiz ye’s ile âh eylemeyiz biz
Sermaye-i imanı tebâh eylemeyiz biz
Babın koyup agyâre penâh eylemeyiz biz
Bir kimseye sâyende nigâh eylemeyiz biz

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultan-ı müeyyedsin efendim

.

Bîçâredir ümmetlerin isyânına bakma 
Dest-i red urup hasret ile dûzaha yakma 
Rahm eyle aman âteş-i hicrânına yakma 
Ez-cümle kulun Gâlib-i pür-cürmü bırakma

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultan-ı müeyyedsin efendim

.

Şeyh Galib



Biz Seni Görmeden Sevdik Ya Resulallah

 

Yahya Kemal Beyatlı - Ezan-ı Muhammedî - Sesli Şiir Dinle



Ezan-ı Muhammedî - Yahya Kemal Beyatlı



Ezan-ı Muhammedî

Emr-i bülendsin ey Ezan-ı Muhammedî. 
Kâfi değil sadana Cihan-ı Muhammedî.

Sultan Selim-i Evvel'i râm etmeyip ecel, 
Fethetmeliydi alemi Şan-ı Muhammedî.

Gök nura gark olur nice yüz bin minareden 
Şehbal açınca Ruh-u Revan-ı Muhammedî.

Ervah cümleten görür Allah-ü Ekber'i 
Akseyleyince arşa Lisan-ı Muhammedî




 

Gel Gör Beni Aşk Neyledi - Yunus Emre - Ahmet Şafak - Bestelenmiş Şiirler


Yunus Emre - Gel Gör Beni 



Gel Gör Beni Aşk Neyledi

Gönlüm düştü bu sevdaya 
Gel gör beni aşk neyledi
Başımı verdim kavgaya
Gel gör beni aşk neyledi

Ben ağlarım yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne akilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi

Aşkın beni mest eyledi
Aldı gönlüm hasta eyledi
Öldürmeye kast eyledi
Gel gör beni aşk neyledi

Gah eserim yeller gibi 
Gah tozarım yollar gibi
Gah akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi

Akan sulayın çağlarım
Dertli yüreğim dağlarım
Yarim anuben ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi

Benzim sarı gözlerim yaş
Bağrım pare cigerim taş
Halden bilen dertli gardaş 
Gel gör beni aşk neyledi

Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağladım güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi

Ben yunusu biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Aşk elinden avareyim
Gel gör beni aşk neyledi



Ben beni bıraktığım zaman,
Sen beni bırakma ya Rab...





 

Yunus Emre - İlim İlim Bilmektir - Uğur Işılak'ın Sesinden - Sesli Şiir Dinle


Yunus Emre - İlim İlim Bilmektir
Uğur Işılak'ın Sesinden
Sesli Şiir Dinle


İLİM KENDİN BİLMEKTİR

İlim ilim bilmektir 
İlim kendin bilmektir 
Sen kendini bilmezsin 
Ya nice okumaktır

Okumaktan murat ne 
Kişi Hak'kı bilmektir 
Çün okudun bilmezsin 
Ha bir kuru ekmektir

Okudum bildim deme 
Çok taat kıldım deme 
Eğer Hak bilmez isen 
Abes yere gelmektir

Dört kitabın mânâsı
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin 
Bu nice okumaktır

Yiğirmi dokuz hece 
Okursun uçtan uca 
Sen elif dersin hoca 
Mânâsı ne demektir

Yunus Emre der hoca 
Gerekse bin var hacca 
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir


YUNUS EMRE





 

Yunus Emre - Gel Gör Beni Aşk Neyledi - İbrahim Sadri'nin Sesinden


Yunus Emre - Gel Gör Beni Aşk Neyledi
İbrahim Sadri'nin Sesinden
Sesli Şiir Dinle



Gel Gör Beni Aşk Neyledi

Gönlüm düştü bu sevdaya 
Gel gör beni aşk neyledi
Başımı verdim kavgaya
Gel gör beni aşk neyledi

Ben ağlarım yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne akilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi

Aşkın beni mest eyledi
Aldı gönlüm hasta eyledi
Öldürmeye kast eyledi
Gel gör beni aşk neyledi

Gah eserim yeller gibi 
Gah tozarım yollar gibi
Gah akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi

Akan sulayın çağlarım
Dertli yüreğim dağlarım
Yarim anuben ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi

Benzim sarı gözlerim yaş
Bağrım pare cigerim taş
Halden bilen dertli gardaş 
Gel gör beni aşk neyledi

Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağladım güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi

Ben yunusu biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Aşk elinden avareyim
Gel gör beni aşk neyledi

Yunus Emre


Kimde bir güzellik varsa;
Bilsin ki ödünçtür...
Yunus Emre

SESLİ ŞİİR VAKTİ



 

Nurullah Genç - Yağmur Şiiri - Sacit Onan'ın Sesinden, Sesli Şiir Dinle


Nurullah Genç - Yağmur NaaTı
Sacit Onan'ın Sesinden
Sesli Şiir Dinle




Yağmur

Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur 
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından 
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur 
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından 
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat 
En müstesna doğuşa hamiledir kainat 

Yıllardır boz bulanık suları yudumladım 
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları 
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım 

Hasretin alev alev içime bir an düştü 
Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü 
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde 
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü 

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin 
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla 
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin 
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla 
Evlerin arasına dikilir yesil bayrak 
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak 

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım 
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı 
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim 

Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü 
Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü 
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe 
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü 

Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden 
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına 
Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden 
Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina 
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin 
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin 

Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım 
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide 
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim 

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü 
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü 
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin 
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü 

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan 
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar 
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan 
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar 
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri 
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri 

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım 
O mücella çehreni izleseydim ebedi 
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım 

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü 
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü 
Katil sinekler deldi hicabın perdesini 
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü 
Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında 
Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin 
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında 
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin 
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü 
On asırlık ocağın savururdum külünü 

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım 
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak 
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım 

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü 
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü 
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara 
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü 

Badiye yaylasında koklasaydım izini 
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar 
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini 
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar 
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya 
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya 

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım 
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu 
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım 

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü 
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü 
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi 
Hakların temeline sanki bir volkan düştü 

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri 
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir 
Erdemin, bereketin doldurur haneleri 
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir 
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların 
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların 

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım 
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler 
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım 

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü 
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü 
Güvenilen dağlara kar yağdi birer birer 
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü 

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini 
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir 
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini 
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir 
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından 
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından 

Madeni arzuların ardında seyre daldım 
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini 
Senin için görülen bir düş de ben olsaydim 

Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü 
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü 
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali 
Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü 

Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır 
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur 
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır 
Sesini duymayanlar girdabında boğulur 
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin 
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin 

Saatlerin ardında hep kendimi aradim 
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım 
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım 

Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü 
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü 
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül 
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü 

Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde 
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay 
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde 
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray 
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin 
Mekanın fırçasında solmayan resim senin 

Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım 
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme 
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım 

Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü 
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü 
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan 
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü 

Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın 
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler 
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın 
Nazarın ok misali karanlıkları deler 
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin 
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin 

Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım 
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar 
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım 

Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü 
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü 
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün 
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü 

Nefsinle yeniden çizilecek desenler 
Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek 
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler 
Anneler çocuklara hep seni içirecek 
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin 
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin 

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım 
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın 
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım 

Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü 
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü 
Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın 
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü 

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım 
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım 
Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım 
Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım 
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım 
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım 
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım 
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım 
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım 
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım 
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım 
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım 
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın 
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Nurullah Genç


Sesli Şiir Vakti





 

Sezai Karakoç - Ey Sevgili - Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine - Sesli Şiir Dinle


Sezai Karakoç - Ey Sevgili
Sesli Şiir Dinle




SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE

Ey Sevgili



Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili 
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkis'in
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikârsın sen bellisin.
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili 
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti sapan ölümsüz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgelendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgân'da
Kandilli'nin kurşunî şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili 
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili 
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yâr vardır
Yoktan da vardan da öte bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır

Sevgili 
En sevgili
Ey sevgili



Sezai KARAKOÇ




Sesli Şiir Vakti


 

Erdem Beyazıt - Ölüm Risalesi - Kendi Sesinden


Erem Beyazıt - Ölüm Risalesi
Kendi Sesinden
Sesli Şiir Dinle



Ölüm Risalesi

Damla damla oluşuyor hayat 
Ölüm kımıl kımıl 
Duymak kolay 
Anlatmak değil 

Her an 
Farkındayım 
Az az öldüğümün 

Bilincindeyim doğan ayın 
Eriyen karın akan suyun 
Ve usul usul tükenen zamanın 

Tekrarlayıp duruyor saat 
Vakit te mahluktur 
Vakit te mahluktur 

İşliyor kalbim 
Eskiyor saçlarım 
Ve gözlerimin en ince hücreleri 

Okuyorum hayatı 
Toprağın üstünden çok 
Altındakilerle var olduğunu 

Toprak 
Ölüme aç 
Ölüme muhtaç 
Hayat 

Ölüm muhakkak 
Ve ölüm mutlak 
Tek kapısıdır ölümsüzlüğün 

Ölümle tanıştıktan sonra anladım 
Sadece bir kimlik belgesi olduğunu yaşamanın 

Kesitler 

Mahlukta devinen 
Gürül gürül bir ırmaktır ölüm 

Babalar ölür 
Dolaşır eli ölümün 
Saçlarında anaların oğulların 

Analar ölür 
Kök salar hasret yüreklere 
'Bir evlat pir olsa da' 
O zaman anlar ancak neymiş öksüzlük 

Oğullar ölür 
Bir kafes olur ölüm 
Ana kalbi bir kuştur 
Azad kabul etmez 

Sevgililer ölür 
Bir hicret olur ölüm 
Bir sıla 

Mesela arkadaşlar 
Arkadaşlıklar vardır okullarda 
Bakarsın biri gelmez bir gün 
Ve artık hiç gelmeyecektir 
Simsiyah bir gölge düşmüştür adeta 
Bahçeye koridorlara sınıflara 
Bir fısıltı dolaşır dudaklarda 
Kimi kirpikleri ıslak 
Çökmüş bahçenin tenha bir yerine 
Elinde bir çöp resmini çizer toprağa 
Anıların 
Kimileri öbek öbek toplanıp 
Çaresizliği dile getirirler anlamsız sözcüklerle 
-Nasıl olur daha dün beraberdik 
-Salıncakta İki Kişi'yi izlemiştik daha dün nasıl olur 
-Geçen pazar kırlarda dolaşmıştık 
''Göçmen kuşlar yerli kuşlardan daha mutlu olmalılar 
Hayatı dolu dolu yaşıyorlar'' demişti unutamıyorum 

Sonra bir mezarlıkta Bir çukurun başında 
Bir kapının ağzında 
Herkez susar 
Konuşur ölüm 

Ve sürer hayat. 

Bazan bir tekerlek altında 
Ansızın gelir ölüm 
Apansız biter sınav 
Bir elektrik kesilmesi gibi 
Kesilir tulu emel 

Bazan ölüm vardır 
Ölümden önce gelir 
Mesela bir hapishanede bir hücrede yaşanır 
Sorular hep yanıtsız kalır orada 
Sadece konuşan rüyalardır 
Yahut hayaller suskun duvarlarda 
Gözler kabul eder parmaklar kabul eder 
Ama beyin hep umuttan yanadır 

Bazan akan bir film şeridinin 
Tek kare donan bir fotoğrafı gibidir 
Ölüm 
Karşıda bir manga asker 
Gözler namluların karanlık ağızlarını görmez de 
Takılıp kalır masmavi gökyüzünde 
Asılıp kalmış bembeyaz bir buluta 

Ölümden uzak ölümler vardır 
Gazete ilanlarında rastlanılan 
Dünyaya bağlılığın zavallı 
Ve muannit 
Bir belgesidir 
Daha çok kalanlara ait. 

Bir de bir örümcek ağının ortasına düşmüş 
Bir sineğin titrek bacaklarında seyretmiştim ölümü 

Ölümler vardır: 
Can kuş gibi uçar gider 
Bir martının süzülüp 
Kaybolması gibi maviliklerde 

Bir Portre 

Engin sakin berrak bir denize 
Uçsuz bir kumsaldan ağır ağır 
Nasıl yürürse insan 
Sokrates öyle yürüdü ölüme 

Tilmizleri ağlaşırken 
O vasiyet ediyordu: 
-Asklepyos'a bir horoz borçluyuz 
Unutmayınız. 

Ne tuhafsınız dostlar 
Güçsüz kadınlar gibi ağlaşmak niye 
Yükselmek varken ölümsüzlüğe 

İnancına sahip olmak 
İnsan olmanın şartı 
Kölelikler içinde en onulmaz kölelik 
Hayatın ölümcül yanına 
Takılıp kalmak değil mi? 

İlkin ayaklarında duydu Sokrates 
Zehirin soğukluğunu 
Ve yavaş yavaş ölüm 
Yükseldi göğsüne çenesine 

Dudaklarında donan son bir tebessümle 
Bir işaret taşı da böylece 
Sokrates dikmiş oldu ölüme 

Ölümün Sesi 

Ölümden bir işaret var her şeyde 
Ölümün sesini duyuyorum şarkılarda türkülerde: 
-Kışlanın önünde redif sesi var 
Namluların ucunda ölümün sesi! 

-Bir ay doğdu geceden oy oy 
Karanlığın ağzında ölümün sesi! 

-Erzurum dağları kan ile boran 
Vadilerin koynunda ölümün sesi 

-Ezo gelin durmuş bakar yollara 
Umudun ardında ölümün sesi! 

-Bir ihtimal daha var 
Umuddan da öte ölümün sesi! 

Kendi Ölümüme Ait Bir Deneme 

Bir gün öleceğim biliyorum 
Bunu her an ölür gibi biliyorum 

Anamın yüreğinde bir kor 
Ölene dek sönmeyecek bir ateş 
Kımıldanıp duracak hep 

Karım bomboş bulacak dünyayı 
-N'olurdu birlikte ölseydik, deyip duracak 
Oysa insan yalnız ölür 
Ama o olmayacak dualarla teselli arayacak 

Kızlarımın gırtlaklarında bir düğüm 
Bir süre kaçacaklar insanlardan 
Boşluğa düşmüş gibi bir duygu içlerinde 
Sonunda onlar da kabullenecekler öylesine 

Ölümüme en çabuk dostlarım alışacaklar 
-Yaşayıp gidiyorduk yahu 
Ne vardı acele edecek! 
Diyecekler 

Biliyorum yaklaşıyoruz her an 
Biliyorum oruçlu doğar insan 
Ölümün iftar sofrasına 

Son Söz 

Ve zaman döne döne 
Gelmişti başlangıç noktasına 
İlk yaratılış düğümüne 

Mahlukatın var olduğu 
Yüzüsuyu hürmetine 
Evrenin Efendisinin 
Kavuşmak vakti gelmişti sevgilisine. 

Hayatın menbaı 
Merhametin son durağı 
Madeni, muhabbet ocağının 
Ateşler içindeydi 
Yatağında. 
İltica etmişti sanki Kainat 
Kutsal tenine 
Hayata şafak olan alnında 
Ter taneleri 
Her biri insanlık çilesinden 
Bir haberdi sanki 
Bir an oldu 
Aralandı gözleri 
Sonsuzu kuşatan bakışları 
Süzdü ciğerparesi Fatıma'yı 
Süzdü tek tek çevresindeki 
Can dostlarını 
Kıpırdadı dudakları, dedi: 
-Ebu Bekir kıldırsın namazı 
Sonra daldı daldı uyandı 
Son defa aralandı 
Bakışları 
Yöneldi bir noktaya 
Karar kıldı bir noktada 
Ve dedi: 
-Merhaba ey refik-i ala! 

Olacak oldu 
Akıllar kamaştı 
Kalpler tutuştu 
Feryat ve figan gökleri tuttu 
Çekti kılıcını Faruk olan 
Sıçradı orta yere: 
-Kim derse ''O öldü'', öldürürüm! 

Ayrılık ateşinden 
Ateşin şiddetinden 
Sanki bendler çözülmüş 
Felekler çökmüştü 
Şuur tutuşmuş 
Akıl iflas etmişti. 

Sonra Sıddıyk olan 
Yetişti geldi 
Baktı baktı yatağında hareketsiz yatan sevgiliye 
Mağarada arkadaşına Hicrette yoldaşına 
Sonra baktı çevresine 
Mahşerden önce mahşer hali yaşayan 
Ashabına 
Aline 
Ebu Bekir dedi: 
-Ey nas, susun! 
Kim ki Resulullaha tapmaktadır 
Bilsin ki Resul ölmüştür 
Kim ki Allaha tapmaktadır 
Bilsin ki Allah ölmez 
Hayy ve Layemuttur 

Ey nas, susun! 
''İnna Lillah ve inna ileyhi raciun'' 

Sonra eğildi sevgilinin yüzüne 
Sürdü bulutlanmış gözlerini 
O güzellikler ülkesine 
Baktı baktı ve dedi: 
-Hayatında güzeldin 
Ölümünde güzelsin 
Öldün 
Bir daha ölmeyeceksin

Erdem Beyazit


Sesli Şiir Vakti



 
 
Sesli Şiir Vakti Hizmet Şartları | Gizlilik Politikası | Telif Hakkları
Copyright © 2012. Şiir Vakti - All Rights Reserved
Geliştiren CihanWebMaster
Proudly powered by Blogger