YENİ SESLİ ŞİİRLER
Gül etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gül etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Goncam - Sesli Şiir - Sizden Gelen Şiirler


Goncam - Sesli Şiir
Sizden Gelen Şiirler




Ağlamaklı bir gün güzel abim
Gonca'mın sevdası kalbimde duruyor
Bakışları sanki darağacı
her gülüşü boynumu vuruyor
Gün geceye,dil heceye,dert çeneye vuruyor
Gonca'm bir sonsuz şiir ki yazdıkça yazasım geliyor

Yetmiyor güzel abim
Öyle uzaktan bakmak yetmiyor
Tarlalar dolusu gül döksen önüme
hepsi de bir Gonca'm etmiyor
Yağmur cama,ay odama,dert adama vuruyor
Gonca'm bir tatlı zehir ki içtikçe içesim geliyor

Ah benim güzel abim
Bilirim geçiyor acılar zamanla
Bu da geçer diyorsun ama 
gel gör ki sevda kesiği dikiş tutmuyor
Nargilemi yakan köz gibi kor, öyle nağdan
Gonca'm nar-ı sevda  
Yandıkça yanasım geliyor

Nar'ına düştüm ki sorma canımdan can gidiyor
Güldüğüme bakma güzel abim
Günlerime gam diziyor
Bırak yaksın,yıksın sözleri
Her hali başım üstüne
Gonca'm ecel bile olsa bahtıma yazasım geliyor

Yaram derin eczası bahar,eczası goncam
Madem göz görmeyince gönül katlanıyor
O halde dağla gözlerimi güzel abim
Gözden ırak olan gönülden de ırak oluyor
Olmuyor be abi
İsyan ediyor bir yanım ama 
kulun sevdasınada Hak'tan geçilmiyor

Biliyorum şimdi unut diyeceksin
Lakin benim her zerrem goncamı seviyor
Ben ona  koşarken dur diyeceksin
Bu deli cesaretin nereden geliyor
Bedenden can,damardan kan,akıl başımdan gidiyor
Goncam aşkın sek hali,içtikçe  başım dönüyor

İşte böyle güzel abim 
Goncamsız bu şehri yakasım geliyor
Onsuz,bu bedende hükmü olmayan
Canımı canına katasım geliyor
Çalışmadığım yerden soruyor yine kahrolası zaman 
Sevda sualinde canım abim kopyada çekilmiyor

Baksana güzel abim goncam geliyor
Ardısıra güneş,bahar geliyor
Gelişi güzel Gonca'm cam gibi narin
Gelişigüzel değil bu sevda sayın abim
Öyle büyük ki,öyle saf,öyle derin
Goncam yalan bile olsa kandıkça kanasım geliyor


Şiir Vakti
 

Cemal Süreyya - Gül - Şiir Dinle


Cemal Süreyya - Gül
Şiir Dinle






GÜL


Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin

Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum
İstasyonda tiren oluyor biraz
Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım

Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum
Her nasılsa sokağa düşmüş
Kolumu kanadımı kırıyorum
Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı
Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene

Cemal SÜREYA


Şiir Vakti
 

Mona Roza - Siyah Güller Ak Güller - Resimli Şiirler (Yeni!)

Sezai Karakoç
Mona Roza Şiirinden bir Bölüm
Resimli Şiirler 


Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza, siyah güller, ak güller.

Sezai Karakoç


 

Açmıştı alevler gibi çehrendeki güller - Bekir Sıtkı Sezgi - Türk Sanat Müziği Dinle




Açmıştı alevler gibi çehrendeki güller - Bekir Sıtkı Sezgin




Eserin İlk Dizesi:      Açmıştı alevler gibi çehrendeki güller
Söz Yazarı:                Osman Ebinç
Makam:                     Sûzidil
Form:                         Şarkı
Usul:                          Türk Aksağı
Bestekar:                  Ali Rızâ Avni(Tınaz)


Sözleri:

Açmıştı alevler gibi çehrendeki güller
Sevdayla her yanda tutuşmuştu gönüller
Ben miydim ona pervane ateş idi diller
Sevdayla her yanda tutuşmuştu gönüller


 

Abdurrahim Karakoç - Mihriban - Bedirhan Gökçe'nin Sesinden


Bedirhan Gökçe'nin Sesinden




Şiirin Sözleri:

Mihriban

Sarı saçlarına deli gönlümü 
Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban 
Ayrılıktan zor belleme ölümü 
Görmeyince sezilmiyor mihriban 

Yar,deyince kalem elden düşüyor 
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor 
Lambada titreyen alev üşüyor 
Aşk kağıda yazılmıyor mihriban 

Önce naz sonra söz ve sonra hile 
Sevilen seveni düşürür dile 
Seneler asırlar değişse bile 
Eski töre bozulmuyor mihriban 

Tabiplerde ilaç yoktur yarama 
Aşk değince ötesini arama 
Her nesnenin bir bitimi var ama 
Aşka hudut cizilmiyor mihriban 

Boşa bağlanmış bülbül gülüne 
Kar koysan köz olur aşkın külüne 
Şaştım karabahtım tahammülüne 
Taşa çalsam ezilmiyor mihriban 

Tarife sığmıyor aşkın anlamı 
Ancak çeken bilir bu derdi gamı 
Bir kördüğüm baştan sona tamamı 
Çözemedim çözülmüyor mihriban

Unutursun Mihribanım

unutmak kolay mı deme
unutursun mihribanım
oğlun kızın olsun hele 
unutursun mihribanım

hayat böyle bu gemide 
eskiler yiter yenide
beni değil kendini de 
unutursun mihribanım

yıllar sineme yaslanır 
hatıraların paslanır
bu deli gönül uslanır 
unutursun mihribanım

zaman erir kelep kelep 
meyve dalda durmuyor hep
unutturur bir çok sebep 
unutursun mihribanım

gün geçer azalır sevgi
değişir herşeyin rengi
bugün değil, yarın belki 
unutursun mihribanım

süt emerdin gündüz gece 
unuttun ya büyüyünce
ha işte tıpkı öylece 
unutursun mihribanım 


Şair : ABDURRAHİM KARAKOÇ





 

Fuzuli - Su Kasidesi - Harun Yıldız'ın Sesinden - Sesli Şiir Dinle


Fuzuli - Su Kasidesi
Harun Yıldız'ının Sesinden
Divan Şiiri


Sözleri Açıklamalı:


Su Kasidesi

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su 
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su 

(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan 
su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda 
vermez.) 

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem 
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su 

(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa 
gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök 
kubbeyi kaplamıştır, bilemem..) 

Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk 
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su 

(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden 
benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim 
akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana 
getirir.) 

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin 
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su 

(Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim 
yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen 
kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.) 

Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün 
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su 

(Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile 
mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine 
su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.) 

Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna 
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su 

(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi, 
gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar 
uğraşsa yine de) gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki 
tüylere benzetemez. ) 

Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n'ola 
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su 

(Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim 
ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek 
dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.) 

Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ 
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su 

(Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan 
bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su 
vermek hayırlı bir iştir.) 

İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it 
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su 

(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste 
ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır, 
söndür. Susuzum bu defa da benim için su ara.) 

Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi 
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su 

(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su 
içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum, 
sofular da kevser istiyorlar.) 

Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr 
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su 

(Su, her zaman senin Cennet misâli mahallenin 
bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş 
salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.) 

Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek 
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su 

(Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden 
kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere 
bırakamam.) 

Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar 
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su 

(Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem, 
öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla 
sevgiliye su sunun.) 

Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger 
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su 

(Servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık 
ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi 
(yalvarıp aracı olması bu dikbaşlılığından) 
kurtarabilir.) 

İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile 
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su 

(Gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül 
efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek 
istiyor; bunu engelleyebilmek için suyun gül 
dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını 
değiştirmesi gerekir.) 

Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme 
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr'a su 

(Su Hz. Muhammed'in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli 
ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça 
göstermiştir.) 

Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ 
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su 

(İnsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz. 
Muhammed'in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su 
serpmiştir.) 

Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın 
Mu'cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su 

(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını 
tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su 
meydana çıkarmıştır.) 

Mu'cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim 
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su 

(Hz. Peygamberimiz'in mûcizeleri dünyada uçsuz 
bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o 
mucizelerden), ateşe tapan kâfirlerin binlerce 
mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.) 

Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ 
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr'a su 

(Mihnet günü Ensâr'a parmağından su verdiğini (bir 
mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse 
hayret ile (şaşa kalarak) parmağını ısırır.) 

Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât 
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su 

(Dostu yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb- 
ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse (o su, 
düşmanına) elbette yılan zehrine döner.) 

Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz 
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su 

(Abdest (almak) için el uzatıp gül (gibi olan) 
yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su 
damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.) 

Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl 
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su 

(Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan 
taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.) 

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr 
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su 

(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık 
salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da 
olsa o eşikten dönmez.) 

Zikr-i na'tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ 
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su 

(Sarhoşlar içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek 
için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na'tının 
zikrini dillerinde tekrarlamayı (dertlerine) 
derman bilirler.) 

Yâ Habîballah yâ Hayre'l beşer müştakunam 
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su 

(Ey Allah'ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! 
Susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp 
dâimâ su diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.) 

Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi'râc'da 
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su 

(Sen o kerâmet denizisin ki mi'râc gecesinde feyzinin 
çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.) 

Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner 
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su 

(Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa, 
güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel 
su iner.) 

Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma 
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su 

(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış, 
(ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden 
ümitliyim.) 

Yümn-i na'tünden güher olmış Fuzûlî sözleri 
Ebr-i nîsândan dönen tek lü'lü şeh-vâra su 

(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî'nin (alelâde) 
sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su 
(damlası) gibi birer inci olmuştur.) 

Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr 
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su 

(Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan 
düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su 
(gözyaşı) döktüğü zaman,) 

Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam 
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su 

(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat 
çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını 
ummaktayım.)

Fuzuli

-------------------------------------------------------------seslisiirvakti-------------------------------------------------------


Bu Sayfanın Son Sözü Yada Dizesi Üstad Necip Fazıl'dan Gelsin


GÜZEL ŞEY

Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber.

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?.. 

Necip Fazıl Kısakürek(1977)





 

Mehmet Tokat - Yaralı Gül - Ahmet Şafak Ve Naşide Göktürk'le Birlikte


Mehmet Tokat - Yaralı Gül
Ezgi Kısmı: Ahmet Şafak & Naşide Göktürk
Sesli Şiir Dinle


Şiirin Sözleri:

Mehmet Tokat / Yarali Gül

Bu gece sen onun yüzüne açılmaz bir kapı kapattın. 
Kirli, paslı menteşelerin sesinde sıkıştı yüreği 
Kirpikleri hissetti yokluğunu 
Büktü boynunu deprem bu… 

Aylar sonra bir oda dolusu yalnızlığıyla sokaktaydı 
Sicim gibi bir yağmur yağıyordu. 
Bir kenti boydan boya temizliyordu 
Sokakta kimsecikler yoktu 
Köpekler bir köşeye sinmiş onu gözetliyordu 

Kirliydi yaşamaktan utanıyordu 
Tir tir titriyordu yüreği 
Yaralı bir güvercin gibi… 
Oysa bu yürek bir zamanlar 
Güneşe ateş vermiş cehennemde buz satmıştı 
Şimdi köpekler onun için ağlıyordu. 

yorgundu, konuşamıyordu. 
Şu hayatı sırtından atamıyordu, 
Yerde kuru bir ayrılıkla bir kuş ölüsü yatıyordu 
Bir deli rüzgar ellerindeki tozu aldı 
Ne bir dost kaldı yanında, 
Ne de bir düşman aklında… 

Zor bir gün Önünü göremiyordu 
İnsanlar çığlık çığlığa yüzünü seçemiyordu 
Gözlerinde aşksız ayrılık vardı 
Kirpiğinden yüreğine saplanan 
Paslı bir tren gibi geçip giden ellerinde. 
Bir yalnızlık adımlarıyla büyüyen 
Belli değildi kimin sevdası kimin yüreğinde 
O aşkını taşırdı hayatın ta orta yerinde 
Sırtında ayrılık dilinde küfür 

Ben gidiyorum sen uyuyorsun. 
Pahalı bir kedi gibi sıcacık hayellerinin dibinde, 
Ben sokakta dövülmüş sahipsiz bir köpek gibiyim. 
Ben gidiyorum sen uyuyorsun 
Ben gidiyorum sen susuyorsun. 
Susmanın güzelliğinde suskunluğunla boğuluyorsun 
Siliyorum dudağında kalan yalanı 
Yalan doğuruyorsun,dokundukça ellerimde çoğalıyorsun. 
Ben geldiğim yoldan; 
Geldiğim gibi acılara bezenip 
Ayrılığı bir gelin gibi süsleyip gidiyorum 

Bir kapı kapandı 
Bu gece benimde gözlerimin içine 
Kirpiklerim hissetti yokluğunu 
Büktüm boynumu deprem bu. 
Tenime değdim kokun sinmiş mi diye 
Sol elime baktım; bahar gibiydin 
Avucuma kuşlar kondu parmağıma yıldızlar 
Bir nehir oldun aktın gittin 
Sağ elime baktım; Cehennemdin, ayrılıktın, kordun 
Deprem bu bir hayat yandı bitti kül oldu 

Adaklar yüreğimden geçip gitti 
Tutabilseydim birini 
Korkmadan kesebilseydim eğer 
Biliyorum gelecektin 
Zoruma gidiyor zor bir gün 
Biliyorum zorla güzellik olmaz 
Oysa çirkin olmak vardı 
Kovsan da kapından gitmemek vardı 
Ama bir yüzün vardı; ellerimde kaybolan 
Öyle bir küçüldüm ki; artık büyüme zamanı 

Ey sevdalılar; eyy dostlar; 
Var olan bütün güzellikler 
Yürüyemediğim parke taşları patika yollar 
dağlar,taşlar elveda 
Elveda ey sahil kasabaları gidemediğim köyler kentler 
Ey sırtında hayatı taşıyan insanlar 
Ey gagasında son bir tebessüm kalan martılar 
Ey ölmüş çocuğunun alnını öpen analar 
Siz kalın sağlıcakla 
Ben gidiyorum 
Gözlerinizden akan iki damla isyan olsun 
Bu bana yeter elveda yaralım elveda 
Kırkıncı kapıyı kapadım elveda.. 
Dağlarin Mektebi bir baska. 

Mehmet Tokat

Nakarat Kısmı:
Sen yaralı gülüm benim dağ eteğinde açan,
Ben garip bir güvercinim umuda kanat çırpan...



Sesli Şiirlerin Adresi

 

Ömer Lütfi Mete - Gülce - Serdar Tuncer'in Sesinden Sesli Şiir Dinle


Ömer Lütfi Mete - Gülce
Serdar Tuncer'in Sesinden
Sesli Şiir Dinle



Gülce

Uçurumun kenarındayım Hızır 
Ulu dilber kalesinin burcunda 
Muhteşem belaya nazır 
Topuklarım boşluğun avcunda 
Derin yar adımı çağırır 
Dikildim parmaklarımın ucunda 
Bir gamzelik rüzgâr yetecek 
Ha itti beni, ha itecek 
Uçurumun kenarındayım Hızır 
Civan hazır 
Divan hazır 
Ferman hazır 
Kurban hazır 

Uçurumun kenarındayım Hızır 
Güzelliğin zulme çaldığı sınır 
Başım döner, beynim bulanır 
El etmez 
Gel etmez 
Gülce'm uzaktan dolanır 
Uçurumun kenarındayım Hızır 
Gülce bir davet 
Mecaz değil 
Maraz değil 
Gülce bir afet 
Peri değil 
Huri değil 
Gülce beyaz sihir 
Gülce ölümcül naz 
Buram buram zehir 
Yar yüzünde infaz 

Bir gamzelik rüzgâr yetecek 
Ha itti beni, ha itecek 
Güzelliğin zulme çaldığı sınır 
Uçurumun kenarındayım Hızır 
Ben fakir 
En hakir 
Bin taksir 
Ateşten 
Kalleşten 
Mızrakla gürzden 
Dabbetülarz'dan 
Deccal’dan, yedi düvelden 
Korku nedir bilmeyen ben 
Tir tir titriyorum Gülce’den 
Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan 
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum 
Saniyeler gözlerimde birer can 
Her saniyede bir can veriyorum 

1981

Ömer Lütfi Mete





 

Abdurrahim Karakoç - Mihriban - İbrahim Sadri'nin Sesinden - Sesli Şiir Dinle


Abdurrahim Karakoç - Mihriban
İbrahim Sadri'nin Sesinden
Sesli Şiir Dinle



Şiirin Sözleri:

Mihriban

Sarı saçlarına deli gönlümü 
Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban 
Ayrılıktan zor belleme ölümü 
Görmeyince sezilmiyor mihriban 

Yar,deyince kalem elden düşüyor 
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor 
Lambada titreyen alev üşüyor 
Aşk kağıda yazılmıyor mihriban 

Önce naz sonra söz ve sonra hile 
Sevilen seveni düşürür dile 
Seneler asırlar değişse bile 
Eski töre bozulmuyor mihriban 

Tabiplerde ilaç yoktur yarama 
Aşk değince ötesini arama 
Her nesnenin bir bitimi var ama 
Aşka hudut cizilmiyor mihriban 

Boşa bağlanmış bülbül gülüne 
Kar koysan köz olur aşkın külüne 
Şaştım karabahtım tahammülüne 
Taşa çalsam ezilmiyor mihriban 

Tarife sığmıyor aşkın anlamı 
Ancak çeken bilir bu derdi gamı 
Bir kördüğüm baştan sona tamamı 
Çözemedim çözülmüyor mihriban

Unutursun Mihribanım

unutmak kolay mı deme
unutursun mihribanım
oğlun kızın olsun hele 
unutursun mihribanım

hayat böyle bu gemide 
eskiler yiter yenide
beni değil kendini de 
unutursun mihribanım

yıllar sineme yaslanır 
hatıraların paslanır
bu deli gönül uslanır 
unutursun mihribanım

zaman erir kelep kelep 
meyve dalda durmuyor hep
unutturur bir çok sebep 
unutursun mihribanım

gün geçer azalır sevgi
değişir herşeyin rengi
bugün değil, yarın belki 
unutursun mihribanım

süt emerdin gündüz gece 
unuttun ya büyüyünce
ha işte tıpkı öylece 
unutursun mihribanım 


Şair : ABDURRAHİM KARAKOÇ


Sesli Şiir Vakti





 

Sezai Karakoç - Ey Sevgili - Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine - Sesli Şiir Dinle


Sezai Karakoç - Ey Sevgili
Sesli Şiir Dinle




SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE

Ey Sevgili



Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili 
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkis'in
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikârsın sen bellisin.
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili 
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti sapan ölümsüz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgelendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgân'da
Kandilli'nin kurşunî şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili 
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili 
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yâr vardır
Yoktan da vardan da öte bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır

Sevgili 
En sevgili
Ey sevgili



Sezai KARAKOÇ




Sesli Şiir Vakti


 
 
Sesli Şiir Vakti Hizmet Şartları | Gizlilik Politikası | Telif Hakkları
Copyright © 2012. Şiir Vakti - All Rights Reserved
Geliştiren CihanWebMaster
Proudly powered by Blogger