Yahya Kemal Beyatlı - Siste Söyleniş - Kendi Sesinden - Sesli Şiir Dinle


Yahya Kemal Beyatlı - Siste Söyleniş
Kendi Sesinden
Sesli Şiir Dinle



SİSTE SÖYLENİŞ

Birden kapandı birbiri ardınca perdeler...
Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?

Som zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden
Firuze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden?
    
Benzetmek olmasın sana dünyâda bir yeri;
Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri.
    
Bir devri lânetiyle boğan şairin Sis'i.
Vicdan ve rûh elemlerinin en zehirlisi.
    
Hulyâma bir eza gibi aksetti bir daha;
-Örtün! Müebbeden uyu! Ey şehr! -O beddua...

Hayır bu hâl uzun süremez, sen yakındasın;
Hâlâ dağılmayan bu sisin arkasındasın.
    
Sıyrıl, beyaz karanlık içinden, parıl parıl
Berraklığında bilme nedir hafta, ay ve yıl.
    
Hüznün, ferahlığın bizim olsun kışın, yazın,
Hiç bir zaman kader bizi senden ayırmasın.



Yahya Kemal BEYATLI


Sesli Şiir Vakti




 

Uğur Arslan - Bir Ayrılığın İlk Günü - Sesli Şiir Dinle



Bir Ayrılığın İlk Günü - Uğur Arslan
Sesli Şiir Dinle



Bir Ayrılığın İlk Günü


Canım sevgilim bugün ayrılığımızın ilk günü 
Yürüyen, kocaman, açık bir yarayım şimdi 
Rüzgar değdikçe sızlıyor kanıyor her yanım 
Nasıl ölesim var anlatamam ama 
Senden başka birşeyle öldüremiyorum kendimi 
Bundan bir yıl önce Taksimde o muhallebicide 
Yine susarak başlamıştık herşeye 
Tek kelime etmeden buyurmuştuk hayatlarımızın içine 
Herşey başladığı gibi bitiyordu. 
Tek kelime etmeden vedalaşıyorduk işte 

Bugün ayrılığımızın ilk günü sevgilim 
Sanırım artık bende bittim 
Bugün bir ayrılığın ilk günü sevgilim 
Bugün ölmezsem bir daha hiç ölmem eminim 
Bir ayrılığın ilk günü ölmeyenler bir daha ölmezler bilirim. 

Bugün ayrılığımızın ilk günü sevgilim 
Sana mutluluk huzur saadet, 
Kendim için Allah'tan sabır dilerim. 
Bugünde ölmezsem bir daha hiç ölmem eminim. 
Bir ayrılığın ilk günü ölmeyenler bir daha ölmezler bilirim 

Sanırım birşey yok aramızda 
Acırım aşksız yıllarımıza 
Bundan böyle eksik her yanımızla 
Yaşarız yaşarız yaşlanırız... 

Başımıza gelmesi imkansız diye düşündüğümüz şeyleri yaşamakla geçiyor hayat. 
Aşk önce damardan giriyor, 
Sonra burnundan getiriyor insanın 
En yakışıklı çağlarında kanıyor her yanın 
Filmin sonu hiç değişmiyor 
Sarılmamış yaralarla doluyor her yanın


Bugün ayrılığımızın ilk günü sevgilim 
Ölüyorum acıdan kendimde değilim. 
Sokaklarda yalnız yürüyemem ben 
Sabahların kör karanlıklarında kalkıp işede gidemem artık 
Yemek yiyemem, televizyon izleyemem, uyuyamamki sensiz 
Sen olmadan hiç sinemaya dahi gitmedimki ben 

Bugün ayrılığımızın ilk günü sevgilim 
Çaresiz, hareketsiz, ölmeye yakın bir uçurumun dibindeyim 
Bütün cümlelerimi senin için kurmuştum ben 
Yeni bir cümle daha kuramam 
Bütün sevmelerimi senin için kullanmıştım 
Şimdi kimi seveceğimi bilemem 

Ne adım geliyor aklıma ne annem 
Ne huzur diliyorum artık kendim için ne aydınlık 
Seyrelip tükenen dokunuşlar 
Uzayan kırılgan sessizlik 
Aramızda duran tedirgin, tuhaf yabancılık 
Sanıyorum biz şimdi gerçekten ayrıldık 

Bugün ayrılığımızın ilk günü sevgilim 
Sana mutluluk, huzur, saadet 
Kendim için Allah'tan sabır dilerim 
Bugünde ölmezsem bir daha hiç ölmem eminim 
Bir ayrılığın ilk günü ölmeyenler 
Bir daha ölmezler eminim 

Sanırım bir şey yok aramızda 
Acırım aşksız yıllarımıza 
Bundan böyle eksik her yanımızla 
Yaşarız, yaşarız, yaşlanırız...

Uğur Arslan


Sesli Şiir Vakti


 

Sakarya Fırat Dizisi- Onbaşı Muharrem'in Şiiri - Sesli Şiir Dinle


Sakarya Fırat Dizisi Onbaşı Muharrem 'in 
Şehit Olduktan Sora Ajandasından Çıkan
Ve Anasına Yazdığı Şiiri
Sesli Şiir Dinle



Sözleri:


Sağ sağlim vaslıma* erersem anam
Oğlum bu mihneti* çekmedin deme
Tek varım yürekte kızıl kanımdır
Gittin de vatana akmadın deme

Yaylasına çıktım; çiğdem, nergis var
Gönülden sorarsan, koca deniz var
Gövdemde kahpeden nice bir iz var
Cenk edipde kurşun sıkmadın deme

Sarı Hoca gitti Mahmut yoldadır
Said yeşil giymiş Cemil aldadır.
Şehitlik nasibi kemter* kuldadır
Dönüpte toprağa bakmadın deme

Hakkını helal et duanı bütün
Ne kadar söylesem tütmüyor tütün
Poyraz karşısında üç buçuk itin
Cihan başlarına yıkmadın deme

Sazıma inlerim derdim köpürür
Gaziler sancağı almışta yürür
Şehit kana baksa bir top gül görür
Cennet bahçasında kokmadın deme

Gayrı geçmişizdir anadan, yardan
Yeminler içmişiz komutanlardan
Ali elindeki şol zülfikardan
Bi dane beline takmadın deme

Hudut kartalıyız namımız 'poyraz'
Kış olsa bize ne? Ne eder ayaz?
Nöbetim namazdır, Baskınım niyaz
Muhammed kandilin yakmadın deme

Biz dokuz arkadaş derviş kul gibi
Düşmanı eyledik parça pul gibi
Küheylan üstüne sırma çul gibi
Canını toprağa çekmedin deme

Bilmeyen bilmesin; bilenler bilir
Gün gelir mehmedin öcü alınır
Tarihin alnında yazımız kalır
Çıkmaz çivileri takmadın deme

Muharrem demiş ki tapusu bizde
Yüce dağ başında engin denizde
Türkiye dedin mi sevdası gözde
Nikabını* açıp bakmadın deme

Onbaşı Muharrem - Sakarya Fırat Dizisi


Sesli Şiir Vakti

* Sözcük Bilgisi: 
* Vaslına Ermek:  Aşığın Sevdiğine Kavuşması
* Mihnet: Eziyet, Zahmet, Dert, Bela, Sıkıntı
* Kemter: Fakir, aciz, noksan, eksik, düşkün, 
* Nikab: yüz örtüsü, peçe, perde, göz perdesi


 

Üstad Necip Fazıl Kısakürek - Bu Yağmur - Sesli Şiir Dinle


Necip Fazıl Kısakürek - Bu Yağmur
Bedirhan Gökçe'nin Sesinden
Sesli Şiir Dinle



BU YAĞMUR

Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince,
Nefesten yumuşak, yağan bu yağmur.
Bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince,
Aynalar yüzümü tanımaz olur.

Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,
Tenimde acısız yatan bir bıçak.
Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,
Dayandıkça çisil çisil yağacak.

Bu yağmur, delilik vehminden üstün,
Karanlık, kovulmaz düşüncelerden.
Cinlerin beynimde yaptığı düğün,
Sulardan, seslerden ve gecelerden...



Şair - i Azam Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK




Dipnot: Üstad bu şiiri Trabzonda kaldığı dönemde yazmış.

Kaldığı dönem içerisinde yağmur hiç dinmemiş.

Sesli Şiir Vakti




 

Uğur Arslan - Yağmur Şiiri - Sesli Şiir Dinle


Nurullah Genç Yağmur Şiiri
Uğur Arslan'ın Sesinden
Sesli Şiir Dinle



Yağmur

Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur 
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından 
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur 
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından 
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat 
En müstesna doğuşa hamiledir kainat 

Yıllardır boz bulanık suları yudumladım 
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları 
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım 

Hasretin alev alev içime bir an düştü 
Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü 
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde 
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü 

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin 
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla 
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin 
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla 
Evlerin arasına dikilir yesil bayrak 
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak 

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım 
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı 
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim 

Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü 
Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü 
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe 
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü 

Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden 
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına 
Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden 
Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina 
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin 
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin 

Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım 
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide 
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim 

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü 
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü 
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin 
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü 

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan 
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar 
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan 
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar 
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri 
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri 

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım 
O mücella çehreni izleseydim ebedi 
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım 

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü 
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü 
Katil sinekler deldi hicabın perdesini 
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü 
Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında 
Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin 
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında 
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin 
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü 
On asırlık ocağın savururdum külünü 

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım 
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak 
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım 

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü 
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü 
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara 
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü 

Badiye yaylasında koklasaydım izini 
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar 
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini 
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar 
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya 
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya 

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım 
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu 
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım 

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü 
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü 
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi 
Hakların temeline sanki bir volkan düştü 

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri 
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir 
Erdemin, bereketin doldurur haneleri 
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir 
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların 
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların 

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım 
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler 
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım 

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü 
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü 
Güvenilen dağlara kar yağdi birer birer 
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü 

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini 
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir 
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini 
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir 
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından 
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından 

Madeni arzuların ardında seyre daldım 
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini 
Senin için görülen bir düş de ben olsaydim 

Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü 
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü 
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali 
Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü 

Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır 
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur 
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır 
Sesini duymayanlar girdabında boğulur 
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin 
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin 

Saatlerin ardında hep kendimi aradim 
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım 
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım 

Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü 
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü 
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül 
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü 

Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde 
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay 
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde 
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray 
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin 
Mekanın fırçasında solmayan resim senin 

Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım 
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme 
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım 

Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü 
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü 
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan 
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü 

Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın 
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler 
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın 
Nazarın ok misali karanlıkları deler 
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin 
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin 

Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım 
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar 
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım 

Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü 
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü 
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün 
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü 

Nefsinle yeniden çizilecek desenler 
Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek 
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler 
Anneler çocuklara hep seni içirecek 
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin 
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin 

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım 
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın 
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım 

Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü 
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü 
Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın 
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü 

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım 
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım 
Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım 
Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım 
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım 
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım 
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım 
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım 
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım 
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım 
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım 
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım 
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın 
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Nurullah Genç


Sesli Şiir Vakti


 

Kerbela - Dursun Ali Erzincanlı - Sesli Şiir Dinle


Kerbela - Dursun Ali Erzincanlı
Sesli Şiir Dinle



Dursun Ali Erzincanlı - Kerbela

Hicretin 4.yılı...
 Birer yıl arayla Medine de iki doğum, iki bayram, iki ay parçası...
Yeryüzünün en hayırlı dedesinin gözbebekleri doğuyor,
 Fatımatüz Zehra'nın körpecik fidanları,
 Aliyyül Mürteza 'nın eşsiz kahramanları doğuyor...
 Cennet gençliğinin iki seyidi, Ehli Beyt 'in ilk nazlı çiçekleri...
İki ay parçası "Merhaba" diyor o incecik sesiyle
İsimlerini RAHMAN koyuyor Cebrail nefesiyle.
Siz onlara ALLAH 'ın iki lütfu diyin. 
Birinin adı Hasan diğerinin Hüseyin...
Zaman Saadetli günleri yaprak yaprak okurken,
 Onlar Peygamber dizinde büyüdüler.
 Ve onlar zaten Semada büyüktüler...
Bir gün Peygamberlerin incisi oturuyorlar...
 Hasan 'la Hüseyin yakalama oyununda. Buyurdular:
"Ha gayret Hasan göreyim seni yakala Hüseyin i" Hz. Ali:"Ya Rasulallah"diyor.
"Hüseyin'den taraf olmanız gerekmez mi?
 Hüseyin daha küçük." Rasulullah Buyuruyorlar:
"Baksana Cebrail 'de Hüseyin i tutuyor 
--Ha gayret Hüseyin göreyim seni diyor."
Yine bir gün Efendimiz ashabıyla yürüyorlar.
 Hz.Hüseyin arkadaşlarıyla oynuyor... 
Peygamberimiz ellerini açıyor. 
Hz.Hüseyin bir oraya bir buraya kaçıyor ve gülerek yakalıyor onu Nebiler Nebisi.
 Öpüyor... Kokluyor... Öpüyor... Sonra zamana ve mekâna sesleniyor:
"Hüseyin bendendir bende Hüseyindenim. 
ALLAH 'ı seven Hüseyini sever.
 Hüseyin torunlardan bir torundur..."
Ve bir gün Cebrail bir haberle geliyor.
Hüseyin Fırat kıyısında Şehit edilecektir.
Orası üzüntülü,tasalı,mihnetli ve belalı bir yerdir.
Kerb-ü Bela 'dır.Orası Kerbela 'dır...
Hicretin 61. yılı... Aylardan Muharrem... 
Kan renginde Fırat ve dudaklar susuz... Yürekler susuz...
Kerbela 'da bir oğul var...
 Uğruna oğullar feda...
 Bir torun kerbela 'da DEDE 'sinden 50 yıl uzakta.
O 'nun gibi Bembeyaz giyimli... Bembeyaz yüzlü...
 Atının üstünden sesleniyor merhametten yoksun olanlara: 

"BEN PEYGAMBERİNİZ ALEYHİSSELAMIN KIZININ OĞLU DEĞİL MİYİM? BEN HZ. MUHAMMED MUSTAFA 'NIN TORUNU DEĞİL MİYİM? ŞEHİTLER SEYYİDİ HAMZA BABAMIN AMCASI DEĞİL Mİ? ÇİFT KANATLI ŞEHİT CAFER BENİM AMCAM DEĞİL Mİ?

Kerbela da bir oğul var, çevresinde yeminler ediliyor Şehadete...
 ve bir bir toprağa düşüyor yiğitler...
Ehli Beyt 'in solan ilk çiçeği Aliyyül Ekber di... 
Sonra sıra sıra soldu Civanlar...

AMR BİN ABDULLAH BİN CAFER, MUHAMMED BİN ABDULLAH BİN CAFER, ABDULLAH BİN AKİL, CAFER BİN AKİL... 

İşte bakın biri daha yürüyor ölüme Hz. Hasan 'ın oğlu Kasım...
 O 'nunda yüzü ay parçası, elinde kılıç, üzerinde gömlek ve pelerin...
Ayak sandallarından birinin bağı kopmuş. 
Başına bir kılıç iniyor ve "AMCA" diyerek yüzüstü düşüyor Kerbela 'ya.
 Kerbela 'da bir oğul var, bir şahin var.
 Kucağında 3 yaşında bir Seyyid. Adı Abdullah ve bir ok Abdullah 'ı boğazından vuruyor...
 Hz. Hüseyin kanla dolan avuçlarını yere boşaltıyor...
"Ya RAB" diyor."Bize göklerden yardım etmeyeceksen hakkımızda ondan daha hayırlısını ihsan et."

Hicretin 61.yılı Muharrem ayının 10'u.Bir şehit var Kerbela 'da. 
Tam 33 mızrak yarası,34 kılıç yarası

"EY MUHAMMED 'İM NERDESİN NERDE? HÜSEYİNİN BAŞI BİR YERDE GÖVDESİ BİR YERDE."Bu Hz.Zeyneb 'in feryadıdır dedesine."EY MUHAMMED 'İM SANA GÖKTEKİ MELEKLER SALÂT-U SELAM GETİRİYOR. HÜSEYİNSE ŞU OTSUZ BOZKIRDA, ÇÖLDE, TOZLARA, TOPRAKLARA, KANLARA BULANMIŞ, AZALARI KESİLMİŞ YATIYOR. EY MUHAMMED 'İM SENİN KIZLARIN ESİR EDİLMİŞ, ZÜRRİYETİN HEP ÖLDÜRÜLMÜŞ, SABAH YELLERİ ONLARIN ÜZERİNE HEP TOPRAK SAVURUYOR."

Abdullah bin Abbas o gün Medine de Rasulullah 'ı görür rüyada,
 yanında içi kan dolu cam bir bardak. ve şöyle buyurur:

"BENDEN SONRA ÜMMETİMİN YAPTIĞI ŞEYİ BİLİYOR MUSUN? HÜSEYİNİ ŞEHİT ETTİLER. BU ONUN VE ASHABININ KANLARIDIR. BUNU ALLAH 'A SUNACAĞIM."

Ya Rasulullah!!Biz asırlar sonra geldik.
Eğer o gün olsaydık Kerbela 'da
 ALLAH 'a Kasem olsun ki;Ashabının seni koruduğu gibi korurduk Ehli Beyt 'ini, 
yada o uğurda verirdik canımızı!!!
Bu sözümüzün bir ispatı olarak bugün biz senin kapındayız.
 Taşıdığımız Ehli Beyt isimleri...
Kimimiz ALİ, Kimimiz FATIMA, 
Kimimiz HASAN ve HÜSEYİN ve iftiharla senin ismini taşıyor çoğumuz... 
ALLAH Ruhumuzu senin kapında Ehli Beyt 'ine layık olduğumuz bir anda alsın.
 Ali Azhar 'la Zeynel Abidin 'le 
her asırda Hüseyin 'i çiçekler açarken,
yanaklarında Peygamber busesi ve her biri senden bir koku taşırken çağlara;

ALLAH BİZİ ONLARDAN AYIRMASIN!!!BİZİ SENDEN ve RIZASINDAN AYIRMASIN!!!

Sesli Şiir Vakti

 
 
Sesli Şiir Vakti Hizmet Şartları | Gizlilik Politikası | Telif Hakkları
Copyright © 2012. Şiir Vakti - All Rights Reserved
Geliştiren CihanWebMaster
Proudly powered by Blogger