Şeyh Galip - NaaT (Müseddes Na'tı Şerif-i Nebevî)



Şeyh Galip - Müseddes Na'tı Şerif-i Nebevî
NaaT
Sesli Şiir Dinle



Müseddes Na'tı Şerif-i Nebevî


Sultan-ı rûsül şâh-ı mümeccedsin efendim 
Bî-çârelere devlet-i sermedsin efendim
Divân-i ilâhide ser-âmedsin efendim
Menşur-ı “le-amrük”le müeyyedsin efendim
.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammedsin efendim
Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim

.

Hutben okunur minber-i iklim-i bekâda 
Hükmün tutulur mahkeme-i rûz-ı cezâda
Gülbank-i kudümün çekilir arş-ı Hudâ’da
Esmâ-i şerifin anılır arz ü semâda

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim

.

Ol dem ki velilerle nebîler kala hayrân 
“Nefsi” deyü dehşetle kopa cümleden efgân
Ye’s ile usâtın ola ahvâli perişân 
Destur-ı şefaâtla senindir yine meydân

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim

.

Bir gün ki dalup bahr-ı gama fikrete gittim 
İlden yitürüp kendümi bî-hodlıga yitdim
İşyânım anıp âkıbetimden hazer etdim
Bu matlaı yâd eyledi bir seyyîd işittim

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim

.

Ümmideyiz ye’s ile âh eylemeyiz biz
Sermaye-i imanı tebâh eylemeyiz biz
Babın koyup agyâre penâh eylemeyiz biz
Bir kimseye sâyende nigâh eylemeyiz biz

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultan-ı müeyyedsin efendim

.

Bîçâredir ümmetlerin isyânına bakma 
Dest-i red urup hasret ile dûzaha yakma 
Rahm eyle aman âteş-i hicrânına yakma 
Ez-cümle kulun Gâlib-i pür-cürmü bırakma

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultan-ı müeyyedsin efendim

.

Şeyh Galib



Biz Seni Görmeden Sevdik Ya Resulallah

 

Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun - Bugün Peygambermiz(s.a.v.)'in Doğum Günü...

Tüm İslam Aleminin Mevlid Kandili Mübarek Olsun



İyi ki Doğdun Ya Resulallah (s.a.v.)
 

Hasan Kaçan - Çanakkale Şehitlerine - Mehmet Akif Ersoy Şiiri


Mehmet Akif Ersoy - Çanakkale Şehitlerine
Hasan Kaçan'ın Sesinden (Ekmek Teknesi)


Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? 
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. 
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- 
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. 
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! 
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' 
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, 
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! 
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, 
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. 
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, 
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! 
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: 
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. 
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... 
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! 
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, 
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, 
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; 
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. 
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... 
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. 
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, 
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. 

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; 
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; 
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; 
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. 
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, 
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. 
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; 
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... 
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, 
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. 
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, 
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. 
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, 
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre. 
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... 
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! 
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; 
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman? 
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? 
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm. 

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, 
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; 
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi; 
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi. 
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: 
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek. 
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... 
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, 
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, 
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! 
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! 
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. 
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... 
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. 
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. 
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... 
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına; 
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; 
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, 
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; 
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, 
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; 
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, 
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, 
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; 
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; 
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... 
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, 
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, 
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... 
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, 
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; 
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; 
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, 
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... 
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, 
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.



Dur Yolcu!
Bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sakit yığın, vatan kalbinin attığı yerdir.



 

Sezai Karakoç - Rüzgar - Sesli Şiir Dinle


Sezai Karakoç - Rüzgar


Rüzgâr

Uçurtmamı rüzgâr yırttı dostlarım! 
Gelin duvağından kopan bir rüzgâr... 
Bu rüzgâr yüzünden bulutlar yarım; 
Bu rüzgâr yüzünden bana olanlar... 

O ceviz dalları, o asma, o dut, 
Gül gül, mektup mektup büyüyen umut... 
Yangından yangına arda kalmış tut. 
Muhabbet sürermiş bir rüzgâr kadar. 

(1951)

Sezai Karakoç

-----------------------------------------------------------------------------------------------


Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgar, artık ne yandan esersen es!

Necip Fazıl Kısakürek




 
 
Sesli Şiir Vakti Hizmet Şartları | Gizlilik Politikası | Telif Hakkları
Copyright © 2012. Şiir Vakti - All Rights Reserved
Geliştiren CihanWebMaster
Proudly powered by Blogger