YENİ SESLİ ŞİİRLER
Bayrak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bayrak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Mehmet Akif Ersoy - Zulmü Alkışlayamam Şiiri - Resimli Şiir


Zulmü Alkışlayamam


Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; 
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. 
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ... 
-Boğamazsın ki! 
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım. 
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam; 
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. 
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale; 
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale! 
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? 
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum! 
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, 
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! 
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım. 
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! 
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu... 
İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?

Mehmet Akif Ersoy

Şiir Vakti - Resimli Şiir

 

Esad Kabaklı - Yeni Çanakkale Türküsü


Çanakkale bugün toz ile duman
Esad Kabaklı - Yeni Çanakkale Türküsü
Bestelenmiş Şiir Dinle


Çanakkale bugün toz ile duman
Düşmanda imkân var Mehmet’te iman
Dünya görsün el mi, bey midir yaman
Burada son söz Türk’ün sözü olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Çanakkale şahit, düşmandan azdık
Diş ile tırnakla siperler kazdık
Her siperde ayrı destanlar yazdık
Azmimiz şerefli mazi olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Boğaz’da cihana karşı durmuştuk
Etten ve kemikten kilit vurmuştuk
Zabiti, neferi karar vermiştik
Vatan bugün bizden razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Esad Kabaklı





 

Çanakkale Türküsü - (Çanakkale İçinde Vurdular Beni)


Çanakkale Türküsü
Çanakkale İçinde Vurdular Beni
Sesli Şiir Dinle


Çanakkale Türküsü


Çanakkale içinde vurdular beni 
Ölmeden mezara koydular beni 
Of gençliğime eyvah 

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Ana ben gidiyom düşmana karşı
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde bir uzun selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
Of gençliğim eyvah

Çanakkale üstünü duman bürüdü
On üçüncü fırka harbe yürüdü
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde toplar kuruldu
Vay bizim uşaklar orda vuruldu
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde bir dolu testi
Analar babalar umudu kesti
Of gençliğim eyvah

Not: Türkünün Aslı Anonimdir.
 Düzenlenmiş bugünkü hali ise:
Çanakkale türküsü, Çanakkale Savaşı'nı anlatan bir türkü.Ait olduğu yöre Kastamonu'dur.
Nakaratı " Çanakkale icinde aynalı carşı/x2 ana ben gidiyorum duşmana karşı Off gençliğim eyvah" şeklindedir.
Notaya Muzaffer Sarısözen'in aldığı türkünün kaynağı Kastamonu'lu İhsan Ozanoğlu'dur.


Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.
 M. Kemal ATATÜRK




 

Hasan Kaçan - Çanakkale Şehitlerine - Mehmet Akif Ersoy Şiiri


Mehmet Akif Ersoy - Çanakkale Şehitlerine
Hasan Kaçan'ın Sesinden (Ekmek Teknesi)


Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? 
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. 
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- 
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. 
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! 
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' 
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, 
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! 
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, 
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. 
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, 
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! 
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: 
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. 
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... 
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! 
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, 
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, 
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; 
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. 
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... 
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. 
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, 
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. 

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; 
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; 
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; 
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. 
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, 
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. 
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; 
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... 
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, 
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. 
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, 
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. 
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, 
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre. 
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... 
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! 
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; 
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman? 
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? 
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm. 

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, 
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; 
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi; 
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi. 
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: 
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek. 
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... 
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, 
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, 
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! 
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! 
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. 
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... 
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. 
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. 
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... 
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına; 
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; 
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, 
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; 
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, 
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; 
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, 
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, 
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; 
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; 
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... 
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, 
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, 
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... 
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, 
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; 
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; 
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, 
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... 
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, 
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.



Dur Yolcu!
Bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sakit yığın, vatan kalbinin attığı yerdir.



 

Mehteran - Fetih Marşı - Arif Nihat Asya'nın Şiir'i - Bestelenmiş Şiirler


Fetih Marşı - Arif Nihat Asya
Mehter Marşı Mehteran



FETİH MARŞI 

 Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek; 
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek; 
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek 

Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın? 
Fatihin İstanbul'u fethettiği yaştasın.! 

Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden.... 
Senin de destanını okuyalım ezberden... 
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden... 

Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın... 
Fatihin İstanbul'u fethettiği yaştasın.! 

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini... 
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini? 
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini 

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın; 
Fatihin İstanbul'u fethettiği yaştasın.! 

Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır. 
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır. 
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.! 

Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın 
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.! 

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan 
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan! 
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan.... 

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın; 
Fatihin İstanbul'u fethettiği yaştasın.! 

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin! 
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın! 
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın... 

Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın? 
Fatihin İstanbul'u fethettiği yaştasın.!






 

Necip Fazıl Kısakürek - Sakarya Türküsü - İbrahim Sadri'nin Sesinden - Sesli Şiir Dinle


Üstad Necip Fazıl Kısakürek - Sakarya Türküsü
İbrahim Sadri'nin Sesinden


Sakarya Türküsü

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; 
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. 
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; 
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. 
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; 
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir. 
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat; 
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat! 
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne, 
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine; 
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için. 
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin? 
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur, 
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur. 
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük? 
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! .. 

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya! 
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya? 

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal. 
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal, 
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan; 
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan. 
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân; 
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an! 
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu; 
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu? 
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna; 
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna? 
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir? 
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir! 
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler; 
Sakarya, kandillere katran döktü geceler. 

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya, 
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya! 

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su; 
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu. 
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek; 
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek? 
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl! 
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl! 
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun, 
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun! 
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız; 
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız! 
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; 
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider! 
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz; 
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz! 

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; 
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! .. 

(1949)




Nedir Zaman Nedir?
Bir su mu, bir kuş mu?
Nedir Zaman Nedir?
İniş mi Yokuş mu?
Üstad Necip Fazıl Kısakürek




 

Ömer Lütfi Mete - Şehidin Destanı - Sönmez Atasoy'un Sesinden Sesli Şiir Dinle


Ömer Lütfi Mete - Şehidin Destanı
Sönmez Atasoy'un Sesinden
Sesli Şiir Dinle


Şiirin Sözleri:

Şehidin Destanı

Fişekler patlıyor güneş tutuk hilal berrak 
Dağ taş can evinden tekbir tekbir çağlayarak 
Sultanım seni uğurlar bu ebedi bayrak 
Sen ki kevseri namluyla içtin ırmak ırmak 
Sen bir köprü, düştün de geçit verdi uçurum 
Al kanlar içinde boyuna kurban olduğum 
Şehidim, ruhum, melekler katında alptuğum 

Albeni, albeni nur yüzün gök alnın boyadı al beni 
Cennet tanıdığım bağrındaki albeni 
Öcün sorayımda şehidim al beni 
Uçtu bulut yeleli yiğidim gökten emin 
Kanından tapusuyla ocağımdır bu zemin 
Yemin dövüşte secdeye kırılan kalemin 
Silahın bayrağın kuranın üstüne yemin 
Cephanem hatıramdır gece gün yudum yudum 
Sen gayret pınarım suyuna kurban olduğum 
Şehidim, ruhum, melekler katında alptuğum 

Yüreğim kor yüreğim pir yandı bir daha sönmez kor yüreğim 
Kim demiş haini canda kor yüreğim 
Yedi kat yerin dibine kor yüreğim 
Gördüğüm tabut mu köy ufkunda seher vakti 
Tabut değil yıldız yıldız mahyam yola çıktı 
Dağ dağ omuzlarda geliyor ecelin tahtı 
Semalar kıskanır ey makber sendeki bahtı 
Sabrımda vurulan iç içe bin kere mazlum 
Varını vakfetmiş huyuna kurban olduğum 
Şehidim, ruhum, melekler katında alptuğum 

Özümün özü bu girdapta kanayan 
Sen asıl yar için akmayan kana yan 
O yar özü kim bakar bu kana yan 
Özüm özüm kanayan 
Müjde ey toprak tuğbadır bu fidan bu civan 
Şehidim ölümsüz fani gönüllerde divan 
On binler yüz binler göz göz, saf saf hakka revan 
Diyet alacağız billah top yekün bir cihan 
Ölmedin sen bir oluştur bu bir şanlı doğum 
Kütüğü göklerde soyuna kurban olduğum 
Şehidim, ruhum, melekler katında alptuğum 

İşte namazındayım, işte veda bayramı 
Sundular bu mercan sükutta sonsuz meramı 
Gayrı rahatta buldum canıma ilk haramı 
Yalnız senin rütbene hasret sarar yaramı 
Kalmayacak gümüş hilal okçusundan mahrum 
Irz diye devraldık yayına kurban olduğum 
Şehidim, ruhum, melekler katında alptuğum

Ömer Lütfi Mete





 

Mehmet Akif Ersoy - Çanakkale Şehitlerine - Uğur Arslan'ın Sesinden


Mehmet Akif Ersoy - Çanakkale Şehitlerine
Uğur Arslan'ın Sesinden
Sesli Şiir Dinle



Şiirin Sözleri:


Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? 
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. 
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- 
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. 
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! 
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' 
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, 
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! 
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, 
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. 
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, 
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! 
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: 
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. 
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... 
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! 
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, 
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, 
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; 
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. 
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... 
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. 
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, 
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. 

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; 
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; 
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; 
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. 
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, 
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. 
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; 
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... 
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, 
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. 
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, 
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. 
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, 
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre. 
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... 
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! 
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; 
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman? 
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? 
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm. 

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, 
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; 
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi; 
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi. 
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: 
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek. 
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... 
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, 
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, 
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! 
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! 
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. 
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... 
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. 
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. 
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... 
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına; 
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; 
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, 
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; 
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, 
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; 
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, 
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, 
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; 
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; 
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... 
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, 
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, 
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... 
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, 
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; 
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; 
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, 
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... 
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, 
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy


Sesli Şiir Vakti


 

Abdurrahim Karakoç - Ülkü Türküsü - Sesli Şiir Dinle


Abdurrahim Karakoç -  Ülkü Türküsü
Türkçe Olimpiyatları
Sesli Şiir Dinle



ÜLKÜ TÜRKÜSÜ - ÜSTAD ABDURRAHİM KARAKOÇ 

Bir beyaz rahmettir, bir yeşil murat;
Görmeyen ne bilir oy bu sevdayı;
Tüter buram buram, yücelir kat kat;
Arttırır gün, hafta, ay bu sevdayı

Değişir bu mevsim, bu poyraz keser;
Yurdumda davamın rüzgarı eser
Gün gelir anlayıp, bağrına basar
Şehir bu sevdayı, köy bu sevdayı

Yeminim var oğlum, kızım üstüne;
Yazdım nakış nakış özüm üstüne;
Çilesi, belası gözüm üstüne;
Derdimin dermanı say bu sevdayı

Mukaddes hareket, mübarek mana;
Türk-İslam ülküsü büyür yan-yana
Alır bir kaynaktan döker ummana
Irmak bu sevdayı, çay bu sevdayı

Batılın çocuğu uzaktır bizden;
Severim,tutarım hak olan azdan;
En soylu türküden, en doğru sazdan
Dinle bu sevdayı, duy bu sevdayı

Bedenime, korkar yürek yüklemem;
Tatlı diye öz canımı saklamam;
Öldüğümde çalgı çelenk beklemem;
Al-götür kabrime koy bu sevdayı...

ABDURRAHİM KARAKOÇ

Sesli Şiir Vakti

 

Arif Nihat Asya - Bayrak - Sakarya Fırat - Sesli şiir dinle


Arif Nihat Asya - Bayrak
Sakarya Fırat
Sesli Şiir Dinle



BAYRAK 

 Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, 
Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü! 
Işık ışık, dalga dalga bayrağım, 
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. 

Sana benim gözümle bakmayanın 
mezarını kazacağım. 
Seni selamlamadan uçan kuşun 
yuvasını bozacağım. 

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... 
Gölgende bana da, bana da yer ver ! 
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar. 
Yurda ay yıldızın ışığı yeter. 

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün. 
Kızıllığında ısındık, 
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün. 
Gölgene sığındık. 

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan; 
Barışın güvercini, savaşın kartalı... 
Yüksek yerlerde açan çiçeğim; 
Senin altında doğdum, 
Senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen !
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim ! 

Yazar : ARİF NİHAT ASYA


Sesli Şiir Vakti

 
 
Sesli Şiir Vakti Hizmet Şartları | Gizlilik Politikası | Telif Hakkları
Copyright © 2012. Şiir Vakti - All Rights Reserved
Geliştiren CihanWebMaster
Proudly powered by Blogger